Son yıllarda sayıca artan Gran Fondo‘lar amatör bisikletçilerin vazgeçilmezi oldu. Sayıları arttıkça kalite ne kadar doğru orantılı olarak arttı sürekli tartışılıyor.
Amatör sporcular; Gran Fondo‘ların sayıları arttıkça, son bir kaç yıldır yarışlarda yaşanan olumsuzlukları, parkur seçimlerini, kazaları, parkurlarda ki yanlış yönlendirmeleri, trafiğe kapalı olması gereken parkurlarda araç trafiği içerisinde kalmaları, kazalarda yaralananlara zamanında müdahale edilmemesi gibi sorunları konuşur oldu.
Gran Fondo organizasyonlarının iki tarafı var. Bu organizasyonlara katılan amatör bisikletçiler ve organizatörler. Her iki tarafta aslında dertli. Her iki tarafa da bir dokunup bin ah işitiyorsunuz.
Sporcu tarafının cevaplanmasını istediği birçok sorun ve soru var. Organizatörler de aynı şekilde.
İşte bu aşamada işin organizatör tarafında ilk konuşulacak kişi kimdir diye düşünecek olursak, bu kişi Gran Fondo’yuda Gran Fondo kültürünü de Türkiye‘ye getiren, amatör bisikletçiler ile tanıştıran ve sevdiren, ilk olarak Velotürk Gran Fondo Çeşme ile tanıdığımız isim olan Argeus Travel & Events‘in sahibi Aydın Ayhan Güney‘le konuştuk.
Erdem Erol: Velotürk Gran Fondo Çeşme’nin dokuzuncu senesinde sekizincisi yapıldı. Arada pandemi nedeniyle bir tane yapılamadı. İlk Gran Fondo ile bu son Gran Fondo‘yu, hem organizasyon hem de sporcular bazında değerlendirecek olursanız, neler çıkıyor ortaya?
Aydın Ayhan Güney: Katılım sayılarında hep bir yükselme oldu ama bu sene biraz düşüktü. Oda herhalde finansal sebeplerden kaynaklıdır. Artık seyahat etmek çok ucuz değil.
-“İSTEDİĞİNİZ YOL KALİTESİNİ SAĞLAYAMIYORSUNUZ”
Bisikletçiler artık daha bilinçli. Yol bisikletçileri artık yarışmayı daha iyi biliyorlar. İlk yıllarda gerçekten bilmiyorlardı. Çok fazla kazalar oluyordu. Gurupla hiç sürmemişlerdi, bir çoğunun yol bisikleti deneyimi yoktu. Artık daha tecrübelendiler. O yüzden daha rahat gidiyor organizasyonlar ama hala en büyük sorunumuz bizim maalesef bir çok bölgede, Çeşme’de bunlardan birisi yol problemi. Yani hiçbir zaman istediğiniz yol kalitesini sağlayamıyorsunuz. 100 km‘lik bir parkurun 90 km’si iyi olabiliyor ama 10 km’si hala yapılması gerekiyor gibi hala bu tip teknik şeylerle uğraşıyoruz. Yol kapama konusunda hem polis hem jandarma hem bizler daha rahatız bölgeyi tanıdıkça. Alternatif yollar çıkartıyoruz. Vatandaşı da mağdur etmeden yapmaya çalışıyoruz. Herkesin tecrübesi artıyor.
-“HERKES PROFESYONEL TAKIM BİSİKLETİNE BİNİYOR”
Bisikleti bilen insan sayısı, bisiklet kalitesi çok yükseldi. İlk yıllara nazaran şu anda gerçekten herkes profesyonel takım bisikletine biniyor. Gelişme var. İstediğimiz düzeyde mi? Tam değil. Diğer spor branşları gibi hızlı büyümüyor ama büyüyor. Sektörde memnun.
EE: Türkiye’de ilk Gran Fondo’yu Argeus olarak siz yaptınız diye biliyorum.
AAG: Evet Türkiye’deki ilk Gran Fondo’yu 2015 yılında Ürgüp’ten Erciyes Dağına yaptık. Ürgüp’te başladık Erciyes’te birirdik. O ilk gran fondoydu. İkincisini Kayseri‘de şehir merkezinden başlayıp Erciyes’te bitirdik. Daha sonra o yarışı Çeşme’ye götürdük.
GRAN FONDO NEDİR?
EE: İlk Gran Fondo’yu yapmadan önce Avrupa’ya gidip Gran Fondo‘ları izlediğinizi, araştırdığınızı biliyorum. Anayasasını, kurallarını hazırladığınızı biliyorum. Gran Fondo bir yarış mıdır, bir turizm etkinliği midir, kişilerin kendileriyle yarıştığı bir organizasyon mudur? Dünyadaki kurallarıyla bizde ki kuralları arasında değerlendirilince nasıl bir fark çıkıyor ortaya. Yada fark yok mu?
AAG: Gran Fondo amatörlere açık bir bisiklet yarışı. Belli kriterleri olan bir yarış. Şimdi bu bir yarışmıdır, evet. Ama aslında senin de söylediğin gibi bu kişinin kendisiyle yarışıdır. Sonuçta büyük ödüller yok. İnsanlar kendilerini test ediyorlar. Tabii hırslı olanlar, dereceye girmek isteyenler de oluyor. Biz ilk 170-180 kişiyle başladık. Ama Çeşme’nin 1500 kişiye kadar çıktığı dönemler oldu. Bu turizm mi evet turizm yansımaları da var. Dışarıdan insanlar geliyor oraya yarışmaya. Bir çoğu ailesiyle geliyor, onu tatile çeviriyor. Bu bir spor turizmide oluyor aslında. Bir çok etkisi var. Bölgede onu gören çocuklar bisiklete binmeye başlıyor.
-“GÜVENLİK VE SAĞLIĞI ÇOK ÜST DÜZEYDE TUTUYORUZ”
Kurallarına gelince ilk başladığımız yıllarda biz bunun kurallarını yazdık. Web sayfasında gördüğünüz kurallar hatta bütün Gran Fondo’ların web sayfalarında gördüğünüz kurallar, 2015 yılında Velotürk’le beraber yazdığımız kurallar. Biz bu kuralları kendimiz yazmadık. UCI Gran Fondo kuralları var oradan aldık. Ama bazı pozitif değişiklikler yaptık. Mesela UCI diyorki bin kişiye kadar bir tane ambulans koymanız lazım. Ama bizde çok farklı, 6-7 tane ambulans koyduğumuz oluyor. Mesela 5-6 tane paramedik koyuyoruz, çünkü Avrupa‘daki sporcular gibi değil bizdeki sporcular. Daha fazla meyilliler kazaya. Bunun içinde güvenlik ve sağlığı çok üst düzeyde tutuyoruz. Bu bir yarış ve özellikle amatörler yarıştığı için, şimdi profesyonellerin yarışlarında da kazalar oluyor, çok ciddi kazalar da olabiliyor. Ama onlar düşmeyi de biliyor. Ama amatörlerde öyle değil, düşmeyi dahi bilmiyorlar. O yüzden sağlık ve güvenliği maksimum düzeyde tutmak gerekiyor.
Şimdi bu tür organizasyonların iki bölümü var. Birincisi yarışın içi yani teknik boyutu. Motorcularıyla, güvenliğiyle, hakemiyle, sağlığıyla, sporcusuyla. Birde dışı var. Dışı dediğim şeyde onun şovu. Yani paranız varsa herşeyi yaparsınız. Reklamda yaparsınız, DJ de getirirsiniz, eğlence de koyarsınız, yemekte dağıtırsınız. O tamamen dışı. O sporcuyu çok ilgilendirmez. O taraftarı ya da oraya gelen insanları ilgilendirir, hoş vakit geçirirler. Sporcuyu ilgilendiren birinci konu yarışın yarış gibi yapılması, kriterlerin sağlanması. Burada bazen sıkıntılar çıkabiliyor.
Kazalar her zaman olur, olmaması mümkün değil. Bisiklet sporunda dümdüz giderken düşersin. Burada organizasyonun görevi şudur. Yardıma ihtiyacı olan sporcuya en hızlı şekilde yardımı götürebilmek.
EE: Bunu başarabiliyor musunuz?
AAG: Sporculara biz acil durum telefon numarası veriyoruz. Aranıp konumunu aldığımız zaman bizim kriz masamız var. Canlı takiple bütün paramediklerin, ambulansların, doktorun nerede olduğunu görüyor. Gelen konuma görede en yakın olanı oraya hemen yönlendiriyor. Sporcuları takip eden ambulans var, kritik noktalara, sert inişli dönüşlü noktalara koyduğumuz ambulans ve paramedikler var. Riskli gördüğümüz yerde önlem alıyoruz. Buda tabii tecrübeyle alakalı. Önemli olan anında müdahale edebilmek.
-BİSİKLET SPORUNUN KAÇINILMAZ BELASI KAZALAR
EE: Hiç beklemediğiniz bir kaza, yarış bittikten sonra bile yani finishi geçtikten sonra birbirlerine omuz atıp düşen yaralananlar dahi olabiliyor.
AAG: Bu yarışlara federasyonda gözlemci gönderiyor, hakem gönderiyor. Kriterlere önem veriliyor. Özellikle son 150 metrenin çok temiz bariyerlenmiş olması gerekiyor. Bu bisiklet sporunun kaçınılmaz bir belası kazalar. Burada amaç maksimum güvenlik ve en hızlı müdahale. Bunlar yapıldığı zaman sorunlar azalacaktır.
EE: Gran Fondo’larda yaşanan kazalar, kazalarda erken müdahale edilememesi, parkurlarda yaşanan sorunlar, bisiklet sporcularının en büyük şikayetleri. Bu sene de Çeşme uzun parkurda mıcırlı bir yol olduğu, bir kaza olduğu ve hatta bir saat boyunca müdahale edilmediği gibi bilgiler var.
AAG: Orada bir tane sporcunun düştüğünü biliyorum, anında ambulans aldı götürdü. Aradık, takip ettik sorun yokmuş. Bakın yarış içerisinde ambulans var. Zamanında bildirildiği an hemen geliyor. Yarışın içindeki ambulansın müdahale etmesi uzun sürmez. Bir saat sürmez, öyle birşey yok.
O mıcırlı bölüm 600 metre civarında. Orada yol yoktu, kaldırmışlardı yolu. Ama belediye bizim için oraya soğuk asfalt döktü. Sadece yarış için. Temizlendi, süpürüldü ama kalıyor tabi mıcır. Ama yol sürülebilir hale getirildi. Bazen mıcırlı yol varsa soğuk asfalt varsa biz parkuru terse çeviriyoruz ki tırmanmada daha az riskli diye. Ama bu işin gerçeği bu, orada mıcırlı bir yol var ya da soğuk asfalt yol var. Bunu bugünden yarına değiştirtemiyorsunuz.
Bu sene Çeşme parkuru komple değişti. Çünkü daha önce kullandığımız yerde yol çalışmaları ve başka çalışmalar olduğu için sürülebilir durumda değildi. Terse aldık parkuru, soğuk asfalt bölümü tırmanma bölümü olsun diye. Yani eldeki malzeme maksimum derecede değerlendiriliyor.
-“SPORCUNUN DİKKAT ETMESİ GEREKİYOR”
Bakın şöyle bir şey var. Siz eğer parkuru baştan sporculara iyi anlatırsanız, biz mesela yol durumu raporu yayınlıyoruz. Hangi kilometre yol daralıyor, hangi kilometrede dik iniş var, hangi kilometrede sert dönüş var, yolun hangi bölgelerinde soğuk asfalt var. Eğer sporcu bunu açıp okumazsa, teknik toplantıya gelmezse bunları bilmeden yola çıkıyor. Siz bunu bildirdiğiniz zaman sporcunun buna dikkat etmesi gerekiyor.
Birde şöyle bakın, 500-600 sporcu aynı noktadan geçiyor, bu 500-600 sporcudan bir sporcu düşüyorsa bu organizasyonun ya da yolun sıkıntısından değildir. Sporcunun kendi bazı eksiklikleridir ya da dikkati dağılmıştır. Olabilir bu, tekeri kaymıştır.
Bugün biz Türkiye‘deki yollardan şikayet ediyoruz ama siz gidin Belçikada’ki Gran Fondo’ları görün. Anormal kötü yollar. Ama sporcu onu bilerek geliyor.
-“SPORCUYU PAMUKLARA SARIP STARTTAN FİNİSHE GÖTÜRME LÜKSÜMÜZ YOK”
Birde sosyal medyanın kullanımında bir terslik var. Ben şuna şahit oldum. Bir kişi bir yarışta zehir zemberek yazıyor. Yarışta kaza var, kimse müdalahe etmiyor diye sosyal medyadan yazıyor. Gidiyoruz, yok öyle bir şey. Allah Allah bu nerede bu nerede panik halde araştırıyoruz, yok öyle bir şey. Sonra öğreniyoruz ki bunu yazan kişi yarışa bile gelmemiş. Antalya‘da oturduğu evden yazmış.
Biz böyle şeylerle de uğraşıyoruz. Ya, şu var bakın, bu sporda kaza her zaman olur. Önemli olan kötü kazalar olmaması, müdahale edilmesi ve sporcu güvenliğinin maksimum derecede sağlanması. Bizim sporcuyu pamuklara sarıp starttan finishe götürme lüksümüz yok.
-“ORGANİZATÖR İŞİN MADDİ BOYUTUNA DAHA ÇOK DEĞER VERİYOR”
Siz şimdi o adrenalinle bodoslama viraja dalıyorsanız, “Burada niye viraj var” diyemezsiniz.
Organizasyonların hataları olmayabilir mi olabilir. Çünkü bazı organizasyonlarda iş şöyle yürüyor. Biraz daha organizatör işin maddi boyutuna daha çok değer veriyor. O zamanda güvenliğe gerektiği şekilde konsantre olamayabiliyor.
Ama bunlar değerli organizasyonlar, kim yaparsa yapsın. Ben öyle bakıyorum. Kimisi iyi yapıyor, kimisi kötü yapıyor, kimisi dikkat ediyor, kimisi etmiyor.
-“SPORCUNUN SEÇME ÖZGÜRLÜĞÜ VAR”
Eskiden sadece biz vardık ve biz olduğumuz için sporcular mecburen bizim yarışlarımıza geliyorlardı. Ama şu anda çeşitlilik var. Sporcularda kendi bölgelerine yakın, maddi olarak daha uygun, biraz daha beğendikleri organizasyonlara gitsinler. Bir organizasyonda kötü tecrübesi mi oldu, beğenmedi mi, “Arkadaş ben bir daha buraya gelmeyeceğim” desin. Nihayetinde seçme özgürlüğü var.
EE: “Biraz daha organizatör işin maddi boyutuna daha çok değer veriyor. O zamanda güvenliğe gerektiği şekilde konsantre olamayabiliyor” dediniz. Bu durum sporcu sağlığıyla ilgili bir durumsa burada maddiyat ne kadar önemli?
AAG: Bununda kuralları olması lazım. Federasyonun ve gözlemcilerin takip etmesi gerekiyor. Bir işi yaparsınız ama denetleyicinin de raporunu çok sağlıklı tutması gerekiyor.
-“HER BİSİKLETE BİNEN GRAN FONDO ORGANİZASYONU YAPAMAZ”
EE: Denetleyicinin raporu bir sonraki düzenleyeceğiniz Gran Fondo’yu bağlıyor mu?
AAG: Bağlaması gerekiyor. Federasyon hem hakemleri gönderiyor hem gözlemciyi gönderiyor. Gözlemci yarış sonunda raporunu federasyona bildirdiğinde eksiklikleri yazıyor ise ki federasyon her yıl Gran Fondo toplantıları yapıyor, federasyonda ona göre bir sonraki yıl ceza, bir uyarı yapması gerekiyor. Şimdi bu tecrübeyle alakalı bir şey, her bisiklete binen insan Gran Fondo organizasyonu yapamaz. Organizasyon farklı şey, bu işin tekniği farklı.
-“BİR YARIŞIN İKİ TANE NAMUSU VARDIR”
Bir organizasyon Gran Fondo yapmak isteyebilir, yaparsa o zaman teknik ekibini çok sağlam kurması lazım. Burada önemli olan yarış. Bu gelişiyor, gelişecek. Bir yarışın iki tane namusu vardır. Birisi zamanında start diğeri zamanında podyum.
İtalya’da her hafta sonu 4-5 tane Gran Fondo yapılıyor ve hepsinde 3-4 bin kişi yarışıyor. Kaza derseniz orada daha çok oluyor. Hatta Avrupa‘nın bir çok ülkesinde Gran Fondo yarışları açık trafikte yapılıyor. Adam diyor ki “Sen yarış yapacaksın ama trafik açık. Ona göre yap ona göre hazır ol” diyor. Avusturya‘da ben Gran Fondo’ya gittim, şaşırdım. Bisikletçilerin yanından arabalar geçiyor.
-“KAPALI YOLLARDA GRAN FONDO YAPMAK TÜRKİYE’NİN BÜYÜK LÜKSÜ”
Tamamen kapalı yollarda Gran Fondo yapmak büyük lüks. Türkiye’nin lüksü bu. Evet profesyonel yarışlarda yolları kapatıyorlar ama Gran Fondo’larda kapatmıyorlar çoğunda. Bizim Gran Fondo’cularımız bunları bilmiyorlar. Mesela yolda hayvan ölüsü var, kalmış orada. Şimdi hiçbir organizasyon çıkıpta 120 km. yolu temizleyemez.
-“AVUSTURYA’DA GRAN FONDO’DA 4 KİŞİ HAYATINI KAYBETTİ”
EE: Parkurları yarıştan önce ne kadar kontrol ediyorsunuz?
AAG: Son bir hafta hergün. Bir parkur direktörü var. Bizde Mutlu hoca yapar bu işi. En tecrübeli insandır. İkincisi karayolları ile emniyetle dolaşılır. Eksik yerler raporlanıyor, belediyeye bildiriliyor. Üçüncüsü işaretleme ekipleri var. Temizlik ekipleri var. Son gün tamamen işaretlemeyle ekip çıkıyor. Nerede dönüşler ayrımlar onlar işaretleniyor, kilometre levhaları asılıyor.
Koordinasyon toplantısı yapıldığı zaman her birimden yetkililer oluyor, belediyeden, karayollarından, polisten, jandarmadan, sağlıktan. Orada o rapordan herkes kendi payına düşeni alıyor, gidiyor ve yapıyor.
Ama bunu siz kontrol edemezsiniz, yolda ne oluyor bitiyor, ama genel Gran Fondo yarışlarına bakılırsa herhalde en az düşüş bu sene Çeşme’de oldu. İki üç kişi düştü. Bir arkadaşımız sert düşmüş. Oda ambulansla hastaneye gitti, durumunda birşey yok.
Mesela Avusturya’da bir Gran Fondo’da tek yarışta 4 kişi hayatını kaybetti. Oluyor, bu riski bilerek geliyor herkes. Bu yol nihayetinde araçların kullandığı bir yol. Dümdüz bisiklet için yapılmış bir parkur değil. Organizasyon burada risk yaratacak bölgeleri sporculara eğer bildiriyorsa ve bunun önlemini alın diyorsa ki bir çok sporcu, işi bilenler zaten bir gün önceden test ediyor.
-“HERKES YARIŞ DİREKTÖRÜ OLAMAZ”
EE: Hazır Mutlu hocadan bahsetmişken şu yarış ve parkur direktörlüğünü sormak istiyorum size. Herkes parkur direktörü, yarış direktörü olabilir mi?
AAG : Olamaz. Yarış direktörü dediğimiz kişinin görev ve yetkisi çok fazladır. Ve çok ciddi bir tecrübe gerektirir. Bir yarış direktörü gerek gördüğü yerde yarışı anında durdurup iptal etme yetkisine sahiptir. Mesela yarış başladı ve yarışla beraber anormal bir yağmur başladı. Bu yağmurda bisikletçi sürebilir mi süremez mi, bunu yarış direktörü bilmesi gerekir, tecrübeyledir bu. Orada bitirir yarışı. Yarış direktörünün diğer bir çok önemli görevi de yarışın güvenliğidir. Oradaki tüm motorcu ekipleri ve diğer ekipleri o yönetir. Buda tecrübe gerektirir.
Bizim yarışlarımızda genellikle parkur direktörü olarak Mutlu hoca oluyor ama yarış direktörlerini biz eski hakemlerden yapıyoruz. Ben bir sporcuyu ya da daha önce bisiklete binmiş diye bir arkadaşı yarş direktörü diye koyamam.
Federasyonun hali hazırda hakemliğini ya da eskiden hakemlik yapmış insnları çağırıyoruz. Ama biz hep aynı kişileri çağırıyoruz. Yarış direktörünü onlardan yapıyoruz. Her parkurun ayrı bir direktörü var. Bana deseniz ki “Bir Gran Fondo yarışının direktörlüğünü yap” bu kadar yıllık tecrübeme rağmen yapamam. O ayrı bir meziyet, o ayrı bir bilgi gerektiren birşey. O sebeple yarış direktörlerinin mutlaka tecrübeli, bilgili kişiler olması gerekiyor. Zannediyorum federasyonunda öyle bir maddesi var. Yarış direktörlerini bazı yerlede kendisi atıyor.
-“GRAN FONDOLARDA BAŞIBOŞLUK VARDI FEDERASYON YÖNETMELİK HAZIRLADI”
EE: Bazı Gran Fondo’larda da organizatöre bırakıyor. O zaman şöyle sorayım. Federasyon Gran Fondo konusunda bu işin tam neresinde o zaman?
AAG: 4-5 yıl önce Gran Fondo’lar çoğalmaya başlayınca federasyon oturdu bir Gran Fondo yönetmeliği hazırladı. Bu Gran Fondo yönetmeliğine göre bütün organizasyonlar hareket etmek durumunda. Bunun içinde hakem gönderiyor, denetmen gönderiyor ve takip ediyor.
Çünkü biraz başıboşluk vardı. İzin almak için de federasyona gidiyorsunuz, parkurlarınızı veriyorsunuz, izin talebinizi veriyorsunuz. Hatta bunu il müdürlüklerine veriyorsunuz, il müdürlükleri federasyondan olur alıyor. Bu şekilde bir takvim çıkartıyorlar.
EE: Bu Gran Fondo’lara tam anlamıyla bir kriter getirilemez mi? Spor Bakanlığı ve federasyon ile STK’lar, organizasyon şirketleri vs gibi katılımlarla oluşturulacak bir üst akılla Gran Fondo’ların değerinin daha da arttırılması gibi bir yapılanma söz konusu olamaz mı?
AAG: Bu yapılanma federasyona bağlıdır. Federasyon yılda bir kere organizatörleri topluyor. Hem takvim, hem eksikler, hem yapılması gerekenler üzerine konuşuluyor.
Şimdi şöyle bir şey var. Gran Fondo’ları yanlış anlamamak gerekiyor. Gran Fondo’da insanlar bireysel yarıştığı için anormal şikayetler geliyor.
Bakın bir Gran Fondo yarışında eğer işaretleme yanlışsa, sporcular yanlış yollara yönlendiriliyorsa, trafik bazı yerlerde kapanmadıysa bütün bunlar organizasyonun hatalarıdır.
-ORGANİZASYONEL HATALAR!
EE: Burada federasyonun bir yaptırımı olmuyor mu?
AAG: Oluyor, ne yapıyor, rapora göre ya ceza veriyor ya da bir sonrası için iptal edebiliyor. Şunun baştan bilinmesi gerekiyor. Bu hız içeren tehlikeli bir spordur. Bisikletçiler evinden işine giderken bile düşebiliyor. Bakın kaza demiyorum, bu düşme olayı bisiklette hepimizin yaşadığı olay. Hepimiz düştük o bisikletten. Şimdi sadece bir kişi düştü diye bütün dünyayı ayağa kaldırıp sanki orda bir katliam yaşanmışçasına insanların organizasyonun üzerine gitmesi bence çok sağlıklı bir şey değil. Bu organizatörleri küstürür. Bir organizasyon yapmanın zorluğunu kimse bilemez. Kurumlarla uğraşıyorsunuz, yollarla uğraşıyorsunuz, sporcuyla uğraşıyorsunuz, hukukla uğraşıyorsunuz, bir sürü şeylerle uğraşıyorsunuz. Ve buna rağmen bazı donkişotlar bu işleri yapıyor.
En kolayı yapmamak. Organizasyonların öyle büyük ticari gelirleride yok. Bu şekilde yüklenildiği zaman bu defa organizasyonlar küser çekilir. O zaman bizim bisikletçilerimiz yurt dışına gider, orada yarışır. Çünkü bizden önce Türkiye’deki bisikletçiler yurt dışına gidiyordu.
-“ORGANİZASYONDA CİDDİ HATALAR YAPAN FİRMALAR”
Bunu çok iyi değerlendirmek gerekiyor. Yapamayan, beceremeyen, organizasyonda ciddi hatalar yapan firmalar olursa federasyonun önlem alması gerekir.
Nedir bunlar? Zaman tutma problemi varsa, bunlar önemli şeyler, podyuma çıkacak sporcuları belirleyemiyorsan, parkurları kapatamadıysan ya da işaretleri yanlış koydun herkes birbirine karıştıysa, bütün bunlar organizasyonel hatalardır.
-“AMBULANS ZAMANINDA VARMADIYSA BU BİR SUÇTUR”
EE: Buna şunu da ekleyebilir miyiz? Bir kaza durumunda o sporcuya ambulansın normal kabul edilebilecek zaman dilimi içerisinde ulaştırılamamış olması.
AAG: O organizasyonel hatadır. Bakın şöyle bir şey var. Her ambulans kendisine bildirim geldikten sonra ne kadar süre içerisinde hastaya ulaştığının notu vardır. Siz bugün 112’yi arasanız 112’nin çıkış saatiyle size geliş saati kayıt altındadır. Burada da eğer normal şartlarda eğer ambulans bir yerde tıkanmadıysa ya da yeterince ambulans varsa ve arandıktan sonra zamanında varmadıysa bu bir suçtur. Ama ambulans geçte aranabiliyor. Sporcu düştü, ona müdahale edenler oluyor, sporcu kendisi arayacak durumda olmayabilir, bu müdahale eden kişiler aramıyorlar. Veya sporcu düşüyor diğer sporcular yanından bakmadan geçiyor. Taki birisi durana kadar. Birisi durunca arıyor.
Normal şartlarda bir yarış içerisinde bir ambulansın sporcuya çok uzun sürede gitmesi imkansız bir şey. Çünkü ambulans zaten yarışın içinde. En fazla 3-5 km vardır aralarında.
-“PARASINI VERİP AMBULANS TUTUYORUZ”
EE: Peki şöyle bir durumda ne yapmak gerekiyor. En yakın ambulansı kaza yapan sporcuya yönlendirdiniz. O ambulans o sporcuya müdahale ederken o bölgede bir kaza daha olduğunda ne yapıyorsunuz?
AAG: Biz nasıl çözüyoruz, biz bazı yarışlarda 6-7 tane ambulans tutuyoruz. Yani parasını ödüyoruz, o riski almamak için para harcayıp ambulans tutuyoruz. Mesela bizim mutlaka finish alanında bir ambulansımız sabittir. Yarış içerisine 2-3 ambulans soktuğumuz oluyor. Birde paramedikler var, motorun üzerinde paramedikler. 2-3 tane paramedik motor üzerinde. Ayrıca istasyonlarda da paramedik var. Sporcu düşmüyor, kaza yapmıyor, acil birşeye ihtiyacı yok ama kramp giriyor, kas kasılması oluyor, baş dönmesi oluyor. Bunlara paramedikler istsyonlarda müdahale ediyor. Yarış bittikten sonra rahatsızlananlar oluyor. Su kayıbından oluyor, güneş çarpmasından oluyor. O yüzden bitiş alanında bir ambulansın olması gerekiyor. Birşey olursa hastaneye götürmesi için. Bazı yarışlarda bizim finish alanında sağlık çadırlarımız oluyor. Bir tane yarış doktoru var, bunların hepsini kontrol eden ve yarışın içerisinde sürekli dolaşan bir yarış doktorumuz oluyor. Yani bütün bunlar sizin tamamen sağlıkla ilgili alacağınız güvenliklere bağlı. Eğer kalabalık gurupsa ve siz de bu networke güvenmiyorsanız daha fazla ambulans koyacaksınız.
-“SUYUN BİTMESİ AFFEDİLEMEZ BİR HATADIR”
Bazı yerlerde, şehir merkezine yakın yerlerde, arandığı zaman 112’de gelebiliyor. Yani bu bir netvork, bir kriz masası, bunun içinde çalışan insanların tecrübeli olması gerekiyor. Operasyonel anlamda sadece yönetmekle alakalı. Her ambulansta çalışan doktor, her bir paramedik hastaya ulaşmak için çabalıyor. Hiç kimsenin kötü, art bir niyeti yok. Olan şey sadece organizsyonsuzluktandır. Önceden planlayamamaktandır. Yol işaretlemeside aynı şey, timingin yanlış olmasıda aynı şey. Yani sporcunun istasyonda suyunun bitmesi de aynı şey. Bir su ne demek, hiç önemli görülmeyebilir ama yarış sırasında su ihtiyacı olan bir sporcu için belkide en önemli şeydir. Eğer siz oraya sporcu sayısını gözönüne alarak, tüketimi planlayarak yeterince veya faalasıyla su koymazsanız bu defa sondan gelen sporcular ki en çok suya ihtiyacı olan sporculardır, susuz kalır. Bu bir hatadır. Affedilmez bir hatadır aslında. Dikkat edilmemiş, tecrübesizliktir. Mesela biz ortalamada bir sporcunun hangi hava derecesinde ne tüketeceğini biliriz. 18 dereceyle 25 derece arasında bir sporcunun su tüketimi ikiye katlar. Az değil bu. Bunların hepsinin hesabı yapılır ve hep yüzde 20-30 daha fazla su sevkedilir istasyonlara. İçerse içsin, artarsa artsın, artmasının bir problemi yok. Yani demeye çalıştığım aslında düşmelerden, yaralanmalardan daha elzemi bunlardır organizasyon açısından. Çünkü düşmek bireysel bir şey. 600 kişinin geçtiği bir yerde 50-60 kişi düşüyorsa organizasyonda bir sıkıntı var diyebilirsiniz. Ama bir iki düşüyor ise organizasyon hatasından değildir.
EE: Ama Bir kişi dahi kaza yapsa bile ve 1 saat ambulans beklerse ben bunu eleştiririm.
AAG: O ayrı bir şey. O ambulansın neden geciktiğine dair bir araştırma yapılması gerekiyor. Geç mi bildirildi, ambulans başka hastayı hastaneye mi götürdü, ikinci bir ambulans yok muydu, bütün bunları araştırmak lazım. Mutlaka bir sebebi vardır. Buda dediğim gibi operasyonun önceden planlanmasıyla alakalı.
-“KATILIMCININ MATEMATİK HESABI YAPMASI GEREKİYOR”
EE: Gran Fondo’lara katılan sporcuların en fazla eleştirisi alınan kayıt ücretleri oluyor. Bu kayıt ücretlerinden federasyonun pay aldığı söyleniyor. İşin içine ulaşım, konaklama, yeme içme masrafları da girince bir yekün teşkil ediyor. Ekonomik anlamda sporcular bunu ciddi ciddi düşünürken, diğer taraftan baktığımızda organizasyon şirketlerini, en basitinden sizi nasıl etkiliyor?
AAG: Eskiden federasyon pay alıyordu ama artık almıyor. Katılım ücretleriyle ilgili şöyle söyleyeyim. Arkadaşınızla bir akşam yemeği yiyorsunuz minumum bin lira ödüyorsunuz. Tabiki hepimiz ucuz olmasını isteriz. Bizim organizasyonlarımızda eğer spornsor olmasın o yarışlar hep zarardır. Sporcu katılım bedeli olarak eğer bin lira ödüyorsa emin olun biz bin ikiyüz, bin üçyüz lira o sporcuya şahsi olarak harcama yapıyoruz. Bir madalya şu anda 250 lira. O chipler varya o taktığınız chipler, 1.5-2 euro. Bugün bin kişinin katıldığı bir Gran Fondo’da 100 kişiden fazla insan çalışıyor. O kadar korkunç maliyetler var ki bizim sporculardan aldığımız ücretler, yani bazen diyorlar ki “Katılım çok oldu iyi oldu”, yoo katılım ne kadar fazla olursa bizim zararımız o kadar fazla oluyor. Çünkü kişi başına harcadığımız para ödediklerinden daha fazla. Oturup bunun bir matematiğini yapmak gerekiyor. Katılımcının bir matematik hesabı yapması gerekiyor. Arkadaş ben oraya gidiyorum, suyum var, kolam var, istasyonu kuran insanlar var, chipim var, madalyam var, podyuma çıkıyorum orada spikerler konuşuyor. Bütün bunları alt alta koyarsa yani bin liralık katılım ücretinden şikayet eden sporcuya bakıyorsunuz, altındaki bisiklet 200 bin lira. Kaldığı otel 10 bin lira. Katılım ücretinden şikayet ederken bunlara bakmaları gerekiyor. Bir akşam yemeğine bin-binbeşyüz lira öderken, böyle büyük bir organizasyona katılım bedeli bin lira ödemek çok para değilki.
-“BİSİKLET YARIŞIYLA ZENGİN OLUNSAYDI BEN OLURDUM”
EE: Ekonomik anlamda sporcular bunu ciddi ciddi düşünürken, diğer taraftan baktığımızda da organizasyon şirketlerini en basitinden sizi nasıl etkiliyor?
AAG: Organizasyon şirkeleri 3-5 kişi. Organizasyon şirketi olarak böyle bu işi uzun süredir yapan bir tek biz varız. Diğerleri bireylerden oluşan birşey. Onlar küçük rakamlarda, eğer zarar etmezlerse kar ederlerse, zararsız kapatırlarsa kendilerini şanslı hissediyorlar. Bugün bisiklet yarışlarıyla zengin olacak bir kişi olsaydı oda ben olurdum.
25 senedir bu işi yapıyoruz. Bu biraz tutku, bu biraz söz vermişlik. Bizim Gran Fondo’muz Çeşme var, Kemer var. Çeşme sosyal proje olduğu için yapıyoruz. Burada kazanılan parayla çocuklara bisiklet alıyoruz. Bugüne kadar biz firma olarak 3 bin bisiklet dağıttık, ihtiyaç sahibi çocuklara. Aracı olduk buna. Misyonumuz o. Amacımız para kazanmak değil. Birde Kemer’i yapıyoruz, Kemer zaten küçük butik bir otelin adına yaptığımız bir yarış. Ve yeni Gran Fondo’lar koymuyoruz. Hep bu sıkıntılardan dolayı koymuyoruz. Hiç bir maddi geliri olmadığı gibi birde her yarış sonrasında o kadar çok şeyle uğraşıyorsunuz ki emniyet sıkıntılı oluyor, katılımcı sıkıntı oluyor. Bir sporcu “Muhteşem bir parkurdu, çok keyif aldım” diyor, öbür sporcu küfrediyor, “Böyle parkur mu olur” diye. Bu ikilemi yaşayan bir sürü insanla uğraşıyorsunuz.
-“REFAH DÜZEYİ AZALDIKÇA KATILIMLAR AZALACAK”
EE: Türkiye’de ilk düzenlenen Gran Fondo’nun üzerinden 10 yıl geçti, Gran Fondo’ların sayıları arttı, iyi yerlere geldi demek varken, şu son söylediklerinizden işin artık biraz geriye doğru gideceği endişesini algıladım ben.
AAG: Bakın spor refahla alakalıdır. Ülkemizde hayat standartı yüksek olan insanlar spor yapıyor. Bakıyorsunuz, hep beyaz yakalılar. Neden, çünkü o yaşadığı stresi bir şekilde sporla atlatıyor. Şimdi refah düzeyi azaldıkça Gran Fondo’lara katılımlar azalacak. Spor yapan insan sayısı da azalacak. Şimdi bisiklet zaten başlı başına pahalı bir spor. Bugün düşünün arkadaşlarınızla Caddebostan da keyif sürüşü yaptınız bir pazar sabahı, geldiniz bir kafeye oturdunuz, bir kahve bir kek yediniz, 500 lira. Yani ucuz bir şey değil. Bir kask alıyorsunuz, bir ayakkabı alıyorsunuz, lastiğiniz patlıyor. Yani refah düzeyi yükselirse bisiklete binen insan sayısı çoğalır. Çoğaldıkçada Gran Fondol’ara talep artar. Ama birde misyon olarak sporcularada öğretmek gerekiyor bunu, gerçekten öğretmemiz gerekiyor. Bir Gran Fondo nedir, nasıl binilir, neye dikkat edilir, hayatında gurupta hiç sürmemiş yani ben bisikletten matarasını çıkartırken düşen insanlar görüyorum. Çinkü o hızla giderken mataraya bakıyor. Bu insanlarında artık öğrenmesi lazım. Ama gelişme var, çok karamsar değilim ama organizatörlerin çok fazla devam etmek isteyeceklerini zannetmiyorum eğer çok ciddi bir sponsor yakalayıp yüksek paralar kazanmıyorlarsa.
-KAPADOKYA BİSİKLET FESTİVALİ GERİ GELİYOR
EE: Peki Argeus olarak bundan sonra neler yapacaksınız?
AAG: Eskiden yapıyorduk, pandemiden beri bırakmıştık, Kapadokya‘da yeniden bir ‘Kapadokya Bisiklet Festivali’ koymayı düşünüyoruz. Başka da bir yeni bir planımız yok bisikletle ilgili.
EE: Çeşme‘de yarış sonrası Fatih Topçu‘nun videosunda konuşurken bazı yenilikler olacağını duyduk ama “Söylersem yapmak zorunda kalırım” dediniz. Nedir yeni projeler?
AAG: Fatih Topçu illaki bir triatlon yapalım diyor, ben pek yaklaşmıyorum. Önce bir toplanalım, konuşalım. Bilmediğimiz bir işe gireceğiz, ondan sonra rezil olmayalım. Önce bir bakalım, teknik ekip nasıl toplarız. Aramızda bir sohbet olarak geçen bir şey olduğu için şimdi bir inceleyelim, olur mu olmaz mı bir bakalım, ondan sonrada zaten açıklanır.
-TOUR OF ANTALYA ARTIK YOK!
EE: Şimdi bisiklet olarak Argeus’un elinde neler var, nelerden vazgeçtiniz?
AAG: İstanbul turunu yapıyoruz, 2.1 dört günlük etaplı, Kemer Gran Fondo’yu yapıyoruz, Velotürk Çeşme Gran Fondo’yu yapıyoruz. Birde olursa Kapadokya Bisiklet Festivali yapacağız.
‘Tour Of Antalya’yı bıraktık, ‘Marmaris Gran Fondo’muz vardı, onu bıraktık.
EE: Tour Of Antalya’yı neden bıraktınız?
AAG: Çok emek ve çok zaman harcıyoruz. Bu sene Şubat‘ta 7.sini yaptık. Önümüzdeki Şubat için başvuru yapmadık. Yani çok güzel bir yarış oldu, muhteşem bir marka oldu. Organizasyonu biz yapıyoruz, kralını yapıyoruz ama attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değmiyor. Bugün Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’na 7.5 milyon euro harcıyoruz. Biz para istemiyoruz, bir çekim yaptırın, uluslararası bir tanıtım yaptırın istiyoruz. Bir naklen yayın yapın. Biz gene yarışı yapalım, siz pazarlayın. Turizm Bakanlığı bir sürü organizasyonlara destek oluyor, yapın dedik ama çok ilgi görmedi. Bizim gücümüz yetmiyor. Hem şehirden ilgi görmedi, birkaç işadamı hariç, hem de kurumlardan ilgi görmediği için ben Kapadokya‘dan gelip Antalya‘nın tanıtımı için niye uğraşayım, yeter 7 yıl. Çok para harcadık, çok emek harcadık, yazık oldu. Zor oluyor, 25 senedir don kişotluk yapıyoruz. Mutlaka devam etmesi gereken bir şey ama destek göremiyoruz. Başka birisi gelip yapmak istiyorsa hemen verelim devredelim, yeterki yaşatın. Federasyon mu yapar, bakanlık mı yapar, başka bir işadamı mı gelir yapar, biz verelim dedik. Hatta biz gelir destekte oluruz, yaparız dedik, ama pek ilgi görmedi.
Erdem Erol 10/Kasım/2024